25 Şubat 2014 Salı

Darbe Karşıtlığı Ve Toplumsal Şuur


Şubat 2009
Darbe; vurma, vuruş, çarpma, musibet, bela anlamlarına gelmekle birlikte, eski Türkçe de darabat kelimesine karşılık geliyor. Peki musibet, bela gibi anlamlarının yanında, çarpma, vuruş gibi anlamlara gelen bu kelime toplum hafızasında ne zamandan beri yer etmişti şöyle bir bakalım isterseniz.
Siyaset tarihçilerinin de yaptığı tespit bizi Osmanlı nın son dönemlerine götürmekte. 1908 lerde İttihat Terakki ve Hareket Ordusu Osmanlı nın 2. Meşruiyeti ilan etmesine neden oluyor. O tarihlerden gelen darbe geleneği 2000 li yıllara doğru “post modern” bir yüz alsa da bir “ritüel” olarak var oluyor. 1900 ler den 2000 li yıllara Türkiye nin darbe kronolojisinin ise; 27 Mayıs 1960 darbesi, 12 Mart 1971 Muhtırası 12 Eylül 1980 Darbesi 28 Şubat 1997 Post Modern darbesi, 27 Nisan 2007 Genel Kurmay Başkanlığı nın resmi internet sitesinde yayınlanan açıklamayla bir e-muhtıra şeklinde olduğu görülüyor.
Her darbe dönemi ağır bedeller ödenmiş iken; yüz binlerce göz altı, binlerce kişinin idamla yargılanması ve yüzlercesinin asılması, faili meçhul cinayetler, göz altı ölümleri, vatandaşlıktan çıkarılan binlerce insan, kapatılan gazeteler , imha edilen kitap ve yayınlar ve ağır cezalara çarptırılan gazeteciler… Peki ülkede ne olmuştu da bu zincire yeni bir halka eklenmeden bir on yılı geride bırakamıyorduk. Ülkenin varlığı ve bölünmez bütünlüğünü düşünen(!) iç ve dış güçlerin mevcut sistem içerisinde elbette ki kendi çıkar ve hesaplarını da koruyarak sistemin bekası için dönem dönem farklı politika güttükleri görülüyor. En etkin ve göze çarpanı “iti ite kırdırma” politikaları ola gelirken, kesimleri gurupları ideolojik farklılıkları üzerinden birbirine hedef gösterenler , yakın zamanda etnik kimlik faktörünü ve giderek inanç ve mezhep farklılıklarını kullanabileceği görülüyor.
Toplumsal kaos ve kargaşanın kol gezdiği bir ülkede darbe kaçınılmazdı(!) Ancak kaos ve şiddet ortamı tek başına yeterli olmuyordu. Terör, çatışma ve şiddete karşı orduyu koruyucu bir güç gibi algılayan halkın büyük bir kesiminin “artık yeter” demesi ve darbeye arka çıkması gerekiyordu. 2. Meşruiyetten bugüne darbe sever bir nesil yetişmesinde bu politikalar etkin oldu şüphesiz. Toplum mühendisleri halkın zihninde yarattıkları korkulukla dahi darbeyi ve darbecileri aziz kıldı nesillerin gözlerinde. Farklı ideoloji mensupları ise ancak; “Şu darbe iyi ki oldu, ama bu olmasaydı..” diyerek bencilce bir tavır sergileye geldi.
Kardeşini eşini dostunu hayatını kaybeden insanlar kendi “öz vatanları”nda yaşayan insanlardı. Darbelerin hangi hukuka göre yapıldığına bakmadan önce “hukuk” kavramına atıf da bulunalım isterseniz. Temeli “ahlak” a dayanan hukuk; “toplumun genel menfaatini veya fertlerin ve toplumun ortak iyiliğini sağlamak maksadıyla konulan ve kamu gücüyle desteklenen kaide, hak ve kanunların bütünüdür. Daha yaygın bir tanımıyla hukuk, adalete yönelmiş toplumsal yaşama düzenidir.” şeklinde tanımlanıyor. Peki toplumun ortak iyiliğini sağlamak amacıyla konulan kanunların butunu darbeler için ne diyordu bir de buna bakalım.
MADDE 146 – “Türkiye Cumhuriyeti Teşkilâtı Esasiye Kanununun tamamını veya bir kısmını tağyir ve tebdil veya ilgaya ve bu kanun ile teşekkül etmiş olan
Büyük Millet Meclisini iskata veya vazifesini yapmaktan men’e cebren teşebbüs
edenler, ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasına mahkum olur.”
Madde: 313 “Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine karşı silâhlı isyan
Madde 313 – (1) Halkı, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine karşı silahlı birisyana tahrik eden kimseye onbeş yıldan yirmi yıla kadar hapis cezası verilir. İsyan gerçekleştiğinde, tahrik eden kişi hakkında yirmi yıldan yirmi beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(2) Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine karşı silahlı isyanı idare eden kişi, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır. İsyana katılan diğer kişilere altı yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.”
Sözün özü ülkede var olduğu ifade edilen hukuk sistemine görece darbecilerin yaptıklarının kanunlar karşısında ki hükmü buydu…
Bugün her halükarda kaybedenin kendi olduğunu gören halk kitleleri artık cüzide olsa darbeleri ve darbecileri akılarında sorgulamaya başladı diyebiliyoruz. Bu yeterli mi? Asla! Darbe karşıtlığı; ancak toplumsal şuur ve ortak vicdanın harekete geçmesi ile olabilecek bir şey. Kime dokunursa dokunsun, kime yapılmışsa yapılsın, kimler zara görmüşse görsün sen-ben, sizler-bizler, hep birlikte toplumsal vicdanımızı diri tutarak bu şuurla kendi çapımızda cüzide olsa sorumluluklarımızı ve gerekli duruşumuzu canlı tutmalıyız. 12 Eylül 1980 Darbesini sorgulayan darbeciler ve Kenan Evren hakkında iddianame hazırlayan Cumhuriyet Savcısı Sacit Kayasu yu koruyamadık. Cesaret ve özveriyle hukuk a olan inancını yitirmeden mücadele eden Kayasu nun darbecilerin yargılanması girişimleri meslek den ihracı ile sonuçlandı. Bir hukuk mücadelecisinin meslek hayatı bu iddianame ile son buldu…
Yine sen-ben, sizler- bizler toplumsal şuur ile darbe karşıtlığını diri tutmak darbelerle ve darbecilerle yüzleşmek adına sayıları pek de bulunmayan Sacit Kayasu lara da sahip çıkmalıyız…
Nigar Gümrükçüoğlu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder