25 Şubat 2014 Salı

Doğu'nun ve Batı'nın Kardeşliği

22 AĞUSTOS 2011 PAZARTESI


(Allah,) Doğunun ve batının Rabbidir. O'ndan başka ilah yoktur. Şu halde (yalnızca) O'nu vekil tut. (Müzemmil/9)
 
Geçtiğimiz günlerde, Ankara’da, Doğu-Batı Kardeşlik Platformu’nun üçüncü buluşması gerçekleşti. Doğu ve Batı bölgelerinden bir araya gelen, “Kürt Meselesi” konusunda İslami bir zeminde çözüm arayışı içerisinde olma iddiasında olan platformun kurucuları bir yıl kadar önce ilk toplantıyı Bursa’da, ikinci toplantıyı ise bundan birkaç ay sonra Diyarbakır’da gerçekleştirmişlerdi. Ankara’da yoğun bir mesai ve gündemle hazırlanan üçüncü buluşmaya Adalet ve Özgürlükler Platformu olarak biz de katıldık. Son yılların “popüler çevre”leri tarafından da rahatlıkla dile getirilen, çözüm önerileri sunulan ancak kangrene dönüşmüş bir meselede “İslami zemin” iddiası şüphesiz dikkatleri buluşmaya çeken önemli unsurlardan birisiydi. Sadece coğrafi anlamda değil, zihni anlamda da “Doğu”yu ve “Batı”yı buluşturmayı ve bununla “Kürt Meselesi”nde ortak bir akıl ve vicdan geliştirmeyi uman Doğu-Batı Kardeşlik Platform’u, sistemin hedef tahtasına oturttuğu ve birbirine yabancılaştırdığı iki kesimi temsilci düzeyinde de olsa bir araya getirmeyi başardı.

Sistemin yola gelmez, uslanmaz, iflah olmaz iki tür vatandaşı aynı karede duruyor ve omuz omuza veriyordu. Amaçları aynı topraklarda yaşadıkları ve kan bağı ile de birbirlerine karıştıkları kardeşlerinin, yani birbirlerinin yaralarına bir nebze olsun merhem olmaktı. Sekretarya adına söz alanlardan Ahmet Ay “27 Yıl bekledik, ne zaman geleceksiniz diye, Müslüman Batılı kardeşlerimiz 27 yıl sonra bizim derdimizi konuşmaya başladı.” derken, sitemlerini bildiriyordu. Batılı Müslümanlar ise, devletin Kürt bölgelerine yönelik politikalarından rahatsız olduklarını, bunda sorumluluk sahibi olduklarını dile getirmekle birlikte sorunun kaynağının ve muhatabının Devlet olduğunu işaret ediyorlardı. Her iki kesimin de eteklerindeki taşları döktüğü buluşmada “Vasat ümmet olma” iddiasındakilerin adaletin tesisi ve hakların teslimi noktasında ellerini taşın altına koyma iradesi görülüyordu. Geç de olsa iki Müslüman zihni buluşturan Doğu-Batı Kardeşlik Platformu’nun davetli listesinde her iki bölgenin siyasileri, sivil toplum örgütlerinin temsilcileri, yazarlar, akademisyenler, akil adamlar, fikir ve yorumlarıyla yıllarca bu topraklardaki insanları aydınlatan üstatlar bulunuyordu. 

Davetliler arasında kadınların azlığı ise göz batacak derecedeydi. Toplantı hazırlıkları sürerken hanımların sayılarının azlığından şikâyet eden ve davet konusunda titizlik gösterilmesi gerektiğini belirten bir arkadaşımızın hassasiyetini buluşmaya katılınca daha iyi anlamış olduk. Şüphesiz Müslüman kadınların sosyal, kültürel ve siyasi alandaki azlığının sebebi rejimin onları hayatın dışına atma çabası ile birlikte Müslüman erkeklerin kadınların bu alanlarda bulunmasının meşruiyetini tartışmaya açacak söylemleridir. Müslüman kadının fikir ve perspektifi ile katılım göstermediği ya da göstermesine olanak sağlanmadığı çözüm yolları hiç kuşkusuz eksik kalacaktır.

Yapılan sunum ve tebliğlerin hemen hepsinde katılımcılar “Gelin İslam potası altında sorunu yok edip, görmezden gelelim” değil, “Gelin adaletin tesisi için İslami bir perspektiften çözüm bulalım” şeklinde beyanda bulundular. Ne var ki dindar Kürt’ü ve Türk’ü karşı karşıya getirmiş olan sistem dindar Kürtlerin ve Türklerin kendi aralarına da nifak tohumları serpip, fitneye yol açmayı başarmış haldedir. Buna rağmen Doğu- Batı Kardeşlik Buluşması aralarına nifak tohumu serpilmiş kitleleri de bir araya getirdi. Devletin dindar Kürtleri de bir birine düşürerek din adına dindar insanların öldürülmesine giden süreci tetiklediği o günlerin yaraları geçmemiş olsa da kabuk bağlamaya başladığını görmek de sevindiriciydi. Doğu Batı Kardeşlik Platform’unun kulislerinde birbirileriyle mesafeli durmaya çalışan insanların da birbirlerini dinlemeye ve anlamaya çalışması toplantının başarıları arasında sayılmalıdır. Dindar Türklerin ve Kürtlerin bu grupların devletin şer odaklarından arındığına inanmak istemeleri ve bu yönde somut adımlar atıldığını görmeyi bekledikleri gerçeği umulur ki görmezden gelinmez. Bir diğer başarı ise, yeni bir irade ortaya koymasına ve dilini henüz olgunlaştıramamasına rağmen katılımcıların “İslami Çözüm”ün mümkünlüğünü halka anlatma konusundaki kararlılıklarını ortaya koymuş olmalarıdır. Bu kararlılığı hayata geçirme noktasında başta Platformun sekretaryası olmak üzere temsilcilerin omuzlarında büyük bir yük durmaktadır. Kendilerini ve gayretlerini içinden geldikleri ya da ait oldukları grup, hizip yahut cemaate anlatmalı ve meselenin çözümüne dair daha güçlü bir seda çıkması için çaba sarf etmelidirler.

8 Temmuzda başlayıp 10 Temmuzda son bulan buluşmada kültürel ve sosyal hakların teslimi noktasında alınan kararlar arasında; anadilde eğitim, zorunlu göçle yüzleşme, faili meçhullerin aydınlatılması, köy isimlerinin iadesi, doğusu ve batısı ile ülkenin her bölgesinde etnik vurgu içeren cümlelerin ve andımız metinlerinin kaldırılması, yeni oluşturulacak olan Anayasa’da etnik kimlik vurgusuna yer verilmemesi, bölgeye yönelik sosyal ve ekonomik yatırımlar artırılarak bölgeler arasındaki dengesizliğin azaltılması, devletin din üzerindeki hegemonyasına son verilmesi,Şeyh Said, Said-i Nursi ve Seyyid Rıza’nın mezar yerlerinin açıklanması, İstiklal Mahkemeleri ile ilgili devlet arşivlerinin açılması ve toplumsal barışın kalıcılığının sağlanması için bütün silahların susturularak kapsamlı siyasi bir af çıkarılması konuşulan, paylaşılan, tartışılan görüşlerden / önerilerden bazılarıydı. Doğu-Batı Kardeşlik Buluşması eski Meclis önünde aldığı kararları kamuoyu ile paylaştıktan sonra 7 bölgede daha seri toplantılar yapmayı hedefleyerek dağıldı.

Doğusu ve Batısı ile on binlerce aileye ateş düşüren bu kirli savaşın son bulması ve hakların teslimi için Müslüman akıl ve vicdana seslenilirken şüphesiz ivedilikle yapılması gereken şey akan kanın durmasıdır. Bu toprakların insanları komşusunun acısına sevinmedi, hiçbir zaman sevinmez de! Yine bu toprakların anneleri, kardeşleri, eşleri Kürtçe ve Türkçe ağıtlarının ardından acılarını bağırlarına gömebilir. Yeter ki, gidenlerin ardından yenileri gitmesin, yeter ki silahlar susturulsun! Doğunun ve Batının kardeşliği birbirlerinin yaralarını sarıp, çocuklarının acılarını paylaşacak güçtedir. Yeter ki güç ve silah sahipleri bu savaşa son versin!

Güç ve silah sahipleri buna son vermek istemezlerse bilsinler ki, bize yalnızca Allah vekildir!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder