25 Şubat 2014 Salı

Direniş ve Kadın

23 MAYIS 2011 PAZARTESI


Erkeği ve ona kendi nefsinden eşini var edene, her ikisini de inananlar, amel edenler, şüpheye düşmeyip istikamet üzere olmakta sebat edenler ve hakikate açılan yolda sabır ve dirençle yürüyenler kılana hamdolsun. Rabbini bilen kendini bilendir. O, ait olduğu zamanı ve mekânı anlamlandırıp bu anlam üzere şekillendirirken ilahi buyruğa itaat eden ve gayrısından yüz çevirendir. Zamanın ve mekânın kendisine dayattığı ve onu ilahi buyruğun dışına çıkmaya, böylelikle kendi nefsine ve âleme zulmetmeye zorlayan tüm unsurlara karşı ilahi buyruğun işaret ettiği yerde sebat etmek “Direniş” olarak tanımlanabilir ve biz direnişi insanlık tarihinin en temel hakikati olarak görürüz. Zira inanmış erkeklerin ve inanmış kadınların sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasi alanda kendilerini ifade etmelerine, onların hayatı şekillendirmelerine karşı çıkan her müdahale, ilahi buyruk gereğince direnç göstermeyi yani Direniş’te olmayı beraberinden getirir. 


Âdem’den buyana kopmaz halkalarla birbirine bağlanan İslam tarihi bireysel ve toplumsal direniş destanlarıyla doludur. Her peygamber yaşadığı çağın haddi aşarak yeryüzünde fesat çıkaran ve ilahi buyruğu tanımaktan yüz çeviren rejimlerine / yönetimlerine direnmiş ve ilahi sünnetin ışığında şekillenen direniş kültürü Allah resulünün ardından torunları Hasan ve Hüseyin’e ve onlardan da yeryüzünün birçok noktasında filizlenen direniş hareketlerine ve hassaten Filistin Direnişi’ne tevarüs etmiştir. Direniş kültürü her coğrafyada adlarını sıralayabileceğimiz erkeklere sahip olduğu gibi, Filistin Direnişi özelinde isimlerini sayabileceğimiz Şeyh Ahmet Yasin, Fethi Şikaki, Mahmud el-Mebhuh, Nizar Reyyan, Abdulaziz Rantisi ve Yahya Ayaş’ın yanında Mirfet Taha, Ahlam Temimi, Suzan Ebu Türki, Ümmü Nidal gibi kadınlara da sahiptir. Bu insanlar bizzat kendi hayatlarının ortaya koyduğu şahitlik ile direniş kültürünü ve ilahi sünnetin değişmezliğini ispat etmişlerdir. Gözümüzün önünde akıp giden hayatları bize direnişin imanla uyum içinde olmayı gerektirdiğini öğütler. Öyle ki, Yahya Kemal’in “Yol Düşüncesi” şiirinde vurguladığı, “İnsana çarmıhta haz verir iman” tılsımı bu insanların hayatlarında ete kemiğe bürünmüş haldedir.


Filistin Direnişi, kadını direniş mekanizmalarının dışında tutan söylemleri geçersiz kılacak bir şekilde onları direnişin tam da merkezine almıştır. Filistin halkının topraklarını işgal eden; evlerini, işlerini, bağlarını bahçelerini yağmalayan; dünyanın dört bir yanından toplanarak Filistin’e getirilen ve yerleşimci olarak adlandırılan silahlandırılmış çeteler yoluyla Filistinlilerin mülklerine el koyan Siyonist yapı sadece erkeklerle değil, tüm varlığını ilahi buyruğun Filistin’de tecellisine adamış kadınlarla da yüzleşiyor. Bu yüzleşmenin en basit delili Siyonist yapının zindanlarını dolduran yüzlerce kadın ile kimisi zindanlarda dünyaya gelen kimisi ise anneleri ile birlikte hapsedilen yüzlerce çocuktur. Bu kadın ve çocukların bir kısmı direnişçilerin birinci dereceden yakınlarıdır. Siyonist yapı direnişçilerin eşlerini, kız kardeşlerini ya da annelerini direnişi bastırmak, Filistin halkının köleliği kabul etmesini sağlamak için hapsetmektedir.Şehit aileleri ve yakınları uzayıp giden zindan listesinin başını çekiyor. Zira onların Siyonist işgale karşı dışarıda gösterdikleri duruş hem Filistin halkına hem de dünya Müslümanlarına mücadelenin nasıl yürütüleceğini işaret ediyor ve bu da Siyonist yapıyı bir başka çıkmaza sokuyor.


Kudüslü Mirfet Taha Siyonist vahşetin her türlüsüne tanıklık etmiş ve çocuğunu zindanda doğurup büyütmek zorunda kalmış kadınlardan sadece birisi. “İmran Ailesi” misali hayatlarını ve çocuklarını Direniş’e adamış kadınlar ilahi sünnetin şahitliğini yapıyorlar. Yine Ahlam Temimi siyonistlerin işkencelerinin ardından zindana atılan genç kadınlara, Suzan Ebu Turki ise Siyonistlerin iğrenç yüzüyle küçük yaşta karşı karşıya gelen kız çocuklarına birer örnek. Siyonistler gencinden yaşlısına kadınları, kızları zindanlara dolduruyor ve erkeklerini katlediyor olsa da, direniş kültüründen beslenen ve bu kültürü varlıklarıyla besleyerek her an yeniden inşa eden kadınlar, gelen şahadet haberlerini “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir”, “Kudüs için hepsi feda olsun” sözleriyle karşılayarak, direnişi hayatlarının merkezinde nasıl da canlı tuttuklarını gösteriyorlar. Bu uğurda bedel ödemek onlar için ertelenemez bir hal, bir vecibedir. Filistinli bir anne, sabah evden çıkan evladının şahadet haberinin her an gelebileceği ihtimali ile güne başlar. Yahut Siyonist askerlerin gecenin bir vakti kapılarını kırıp evlerde bulunanları toplayabileceği ihtimali ile uykusuna dalar. Hayat ile ölüm, zindan ile hürriyet arasındaki çizgi böylesine ince olsa da, Filistinli kadınlar evlatlarını, kardeşlerini ve babalarını Allah’ın onlar için takdir ettiği akıbete alınlarından öperek uğurlarlar. Tıpkı Ümmü Nidal gibi.


Ümmü Nidal oğullarından birisini, 23 yaşında olanı, işte böyle uğurlamıştı şahadete. Bir diğer oğlu ise İsrail zindanlarında tutsaktı ve çok geçmeden diğer oğlu da şehitler arasına katılacaktı. Nidal ilk oğlunu uğurlarken, "Ben oğlumu Peygamberin yanına gönderdim. Şehid annesi olduğum için de gurur duyuyorum." diyordu. Kendisi ve sevdikleri için anne olmayı seçen kadın profili yerini önce Filistin için anne olmaya bırakıyordu.


Erkeklerinin çoğunun, şehit, gazi, tutsak ya da hali hazırda savaşta olan bir ülkede kadınlara ailenin geçimini ve savaşın içinde de olsa gelecek neslin eğitimini sağlamak da düşüyor. Ailedeki en yaşlı kadın aile reisliğini üstleniyor fiziksel ve psikolojik anlamda ailenin direnç merkezi oluyor. Hilafsız, bu merkez kendisini, Meryem’in masumiyeti, Hatice’nin sadakati, Fatıma’nın sabrı ve Zeyneb’in metaneti örneklerinde görülen ilahi/tarihi yasayı tekrarlamak ve böylelikle Allah’ın inananlara yardım sözünün hak olduğunu göstermeye adamıştır.


Direniş halkasında direnişçiye yakınlığı ile yerini alan kadın profili yanında tüm yakınlarını kaybetmiş tek başına hayatını devam ettiren kadın profili de oldukça yaygındır. Bir bütün içinde tek başlarına mücadele eden bu kadınlar Siyonist yerleşimcilerin tehditlerine, askerlerin hakaretlerine rağmen taviz vermeye yanaşmamakta, direnişi vazgeçilmesi mümkün olmayan ilahi bir yol olarak kabul etmektedirler. Mescid-i Aksa yakınlarında atalarından kalan evi terk etmeyen yaşlı kadın direnişe devam eden yalnız kadınlardan bir tanesidir.


Filistin Direnişi’nde kadınları ve genç kızları İntifada’nın kalbinde de, şahadet eylemlerinin içinde de görürüz. Buldozer ve tanklarla saldıran İsrail askerlerine karşı taş atarak direnen kadınlar yeri geldiğinde Gazzeli Suhat örneğinde olduğu gibi hayatlarını fedaya hazır olduklarını da göstermektedirler. Suhat şahadet eyleminde yaralanarak yakalanan ve Siyonist zindanlarda ağır şartlarda 8 yıl kaldıktan sonra esir değişimi anlaşması çerçevesinde serbest bırakılan bir direnişçiydi. Şair Emin Güven İşler Suhat’a ithaf ettiği mısralarda şöyle diyordu:






…Duamı canına bin kez kurban ettiğim





Bu Meryem gözyaşın neden
Ramallah bakışın, Gazze duruşun
Denize ayarlı kaç turna vurulur, en Beyrut yerinden





Kaç susku ihanetle aralarsın şafağı





Tel örgüler kaç annenin ahıyla paslanır





Sahi, hangi melal ay uğurlar seni mülteci ölmelere





Vaveylayla sarmal olan bu yaşama inadın neden?





Direnmeye olan bu özlemin





Ki; bütün duvar dibi ölümleri sana pay edilmişken





Suhat’ey..





Yaşamı çocuklaştıran körpe ömür





Saçları enkaz kokan hüsam sığınak





Gemileri, gözlerinde sen mi batırdın zemzem kızı ?..




Direniş’in kadını on binlerce Suhat’a hayat verecek ve on binlerce Suhat yüz binlerce Şeyh Ahmet Yasin, Şikaki, Rantisi, Mebhuh, Reyyan ve Ayaş yetiştirecektir. Şüphesi olanlar beri dursun; Rabbin, “Biz de o yerde zayıf düşürülmeleri istenilen kimselere lütfetmek ve onları ileri gelenler kılmak ve onları (o yere) varisler kılmak diledik.” sözü mutlaka gerçekleşecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder