25 Şubat 2014 Salı

Özgürlük Rüyası

19 ARALIK 2011 PAZARTESI


Birinci Dünya Savaşı’nın neticesi olarak Orta Doğu’yu ele geçiren ve halen de doğrudan veya dolaylı şekilde kontrol etmeye devam eden Batı’nın Doğu insanına bakış açısını Irak’ın işgalinin ardından orada, işgal kuvvetleri arasında, olmayı reddeden bir Amerikan askeri şöyle dillendiriyordu; “Bize oradakilerin insan olmadığı anlatılıyordu…”

Batı, “İnsanlık”, “hak”, “hukuk” ve “medeniyet” götürme iddiasında bulunduğu bu coğrafyada sadece son çeyrek yüzyılda varlıkları ancak bir istatistiğe dönüşmüş olan bir milyondan fazla ölü beden bıraktı. Batı’nın askeri müdahalesi, kültürel ve siyasi yıkımı da beraberinde getiriyordu. Batı’nın yeniden inşa ettiği ve bu esnada tüm dokusunu tahrif ettiği toplumlar siyasi ve kültürel anlamda günü kurtaran “siyasi mülahaza”lardan öteye gidemedi.

Batı hayatın hemen her alanında kendi kaynaklarını işletemeyen, günlük hayatı idame ettirecek imkânları var edemeyen yapılar oluşturarak bunları gözetecek yarı ya da tümden bağımlı organizasyonlar eliyle Doğu’nun hamiliğine soyundu. “Irak’ın yapılanmasını dış güçlerin egemenliğine bırakmayız.” cümlesindeki nesne dışında hiçbir ibare değişmedi bugüne kadar. Nesne Mısır, Libya ve en son Suriye oldu ama bölge halklarının kendini yönetme hakkını, Batı’nın müdahale hevesi üstüne onlar için gözetmeyi taahhüt eden Türkiye gibi ülkeler de hep var oldu. Topyekûn kuşatma ve kıyıma karşı “İslam ülkeleri” hiçbir zaman topyekûn karar alma ve hareket bilincine ve mekanizmasına sahip olamadı. Savaş kendi kapılarına dayanana kadar geçici çözümlerle bölge halkları koca bir yalanın içine sürüklendi. Arap Baharı olarak adlandırılan hareketler için sarf edilen cümleler ile Irak’ın işgal sürecinin başlangıcında sarf edilen cümleleri birbirinden ayırt etmek pek mümkün değildir. “Ortadoğu halkları özgür iradesine kavuşacak…” Orta Doğu halkları, yeraltı ve yer üstü zenginliklerinin kontrolünü kendi elinde tutmadıkça ve bunlar üzerinden İslam dünyasının ortak menfaatini gözetici bir irade sergilemedikçe, ekonomik, kültürel ve siyasi anlamda nasıl bir özgürlükten bahsedebileceğiz?

Bu durum bana Kosova’nın “bağımsızlık” ilan ettiği günlerde bir grup yazar, çizer, siyasetçi, sosyolog vb. meslek gruplarından kadınla siyasi ve etnik hakların teslimini konuştuğumuz zamanları anımsattı. İçlerinden bir tanesi Kosova’nın bağımsızlığını sevinç gözyaşları içerisinde seyrettiğini ifade ediyordu! Doğrusu bu ifadelere şaşırmamak elde değildi. Bağımlı bir ülkede, bir halkın ekonomik, kültürel ve siyasi anlamda sömürülmesi ardından sömürü devletinin bayrakları ile bağımsızlıklarını ilan ettiklerini açıklaması nasıl trajik bir vaka ise bugün Orta Doğu haklarının Batılı güçlerle el ele verip dikta rejimlerini devirdiklerini ifade etmeleri ve liderlerini hunharca katletmeleri de birer trajik vakadır. Kimse bizden bu süreçleri sevinç gözyaşları içerisinde karşılamamızı beklemesin ve buna destek olmamızı da…

Müslüman halklar günü birlik hesap ve özgürlük hayalleri uğruna fazlasıyla bedel ödedi ve halen ödemeye devam etmektedir. Hali hazırda füze kalkanının kendi topraklarına kurulumu yönünde siyasi irade gösteren Türkiye Hükümeti ve bunu engelleyemeyen Türkiye halkının durumu ümit verici değildir. Siyonist ve emperyalist yapıların tehditleri ile aynı yönü işaret eden açıklamalar, Filistin’in ve Suriye’nin özgürlüğünden dem vurmanın bu topraklar zaviyesinden abesle iştigal olduğunu ortaya koymaktadır.

Herkesin bir planı var, görelim savaşın ve işgalin kol sürdüğü Direniş topraklarında Allah’ın takdiri nedir?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder